Dicle Yılmaz
Okuma Süresi4 Dakika
Düzenleme25,11,2019
Yapılan bu eleştirilere elbetteki değer veriyorum. Zaten videonun bir bölümünde değerlerimizi sıralarken ” eleştiriye açık sporcular yetiştirmektir ” demişim. Bu sebeple eleştirilere her zaman açığım. Hele hele ” kulüp yöneticiliği yapmakla zarardan başka ne fayda gördün ” diyenlere oldukça hak veriyorum. Çünkü gerçekten Amatör kulüpler ekonomik olarak sıfır çekiyor. Ama diğer eleştirilere katılmıyorum. Katılmıyorum çünkü bu eleştiriyi yapanlar genel olarak
spora, sanata, tiyatroya, müziğe, sinemaya, edebiyata, baleye, şiire, matematiğe, fiziğe, kimyaya, felsefeye değer vermeyen insanlardır. Şimdi o değer bilmeyenlere mutluluğun resmi nasıl olurmuş anlatayım.
Bu mutluluğu, iki örnekle cevaplayayım.
Birincisi !
Rahmetli babam Fevzi Yılmaz, sıkı bir iş insanıydı. Ticarette oldukça başarılıydı. Girişimciydi. Sanayiye, yatırıma, istihdama oldukça önem verirdi. Aynı zamanda iyi bir siyasetçiydi. Ticari faaliyetlerinin ve sermayesinin gelişmesi adına çok defa yerli ve yabancı ortaklığı benimsemiş ve böylece bir çok ortak girişimde bulunmuştu.
Bu ortaklıklardan en çok dikkatimi çeken, aslen Ardahanlı ama uzun yıllar İstanbul’da yaşamış batı kültürünü benimsemiş, sosyal yönü gelişkin, eğlenceye, spora, sanata önem veren, kısacası entelektüel bir kişiliğe sahip olan. Celil Acar adında bir iş adamıydı. Bu şahıs, İstanbul’da yaşaması itibari ile babamın aksine, futbola çok meraklıydı. Zaten kendisi de Beşiktaş’ın 100. üyesiydi. Futbolu seven bir olması nedeniyle her hafta sonu biz gençleri toplar, ya halı saha maçlarına, yada maç izlemeye tribüne götürürdü. Tabi babam, işlerin aksaması nedeniyle iş ortağı olan sayın Acar’a hep veryansın ederdi. Sayın Acar ise, babamın öfkesini boşa çıkarmak adına şu cümleyi kurardı. ” Fevzi bey, iş planlaması, para, çek, senet ve banka işleri mesai günlerinde yapılır. Hafta sonlarında ise sosyal etkinliklere zaman ayırmak gerekir ki, iş mesaisine rahat ve sağlam kafa ile başlangıç yapalım ” demişti. Sonraki günlerde anladım ki hakikatten insan tabiatı gereği kendisine ayırdığı bir iki günlük zaman sonucunda, hafta başı mesaisine rahat bir kafa ile işe yoğunlaşarak güne daha mutlu başlangıç yapıyor.
İkincisi !
Spora, sanata, müziğe, edebiyata, şiire, dansa, baleye, uzaya, fiziğe, matematiğe, felsefeye değer veren insanlara bir bakın. Hepsinin refah seviyesi yüksek. Hepsinin kafası rahat.
Bunu kanıtlamak için aşağıda gösterdiğim mutluluğun fotoğraflarına iyice bakın.
Birinci fotoğraf 1960 yılında İngiltere’de oynanan bir maçta çekilmiş. İkinci fotoğraf ise yakın tarihte Avrupa’nın bir başka ülkesinde oynanan maçta tribündeki bayan taraftarların resmi. Ne kadar mutlular değil mi ?
Şimdi spora, sanata, tiyatroya, sinemaya, tribüne değer vermeyen insanlara sesleniyorum. Gelin bu fotoğraf karesindeki yerinizi alarak mutluluğu yakalayın. Bırakın çeki, senet’i, siyaseti, fesatlığı, bankayı, kredi kartını, taksidi, malı, davarı… İki saatliğine unutun her şeyi. Gelin her hafta sonu Ardahan statlarında oynanan maçları izleyin. Bakın o zaman mutluluğu nasıl yakalıyorsunuz.